17 °c

Eğitim-Bir-Sen'den "müfredat" raporu

ANKARA (AA) - Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, "Eğitim sistemi, bir yandan çoğulcu, demokratik, farklılıklara imkan tanıyan bir çerçeveye oturtulmalı, diğer yandan da ortak bir kültür, millet ve vatan etrafında birleşmeyi sağlayacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır." dedi. Eğitim-Bir-Sen tarafından hazırlanan "Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın...

Güncel Haberi
Eğitim-Bir-Sen'den müfredat raporu
Eğitim-Bir-Sen'den "müfredat" raporu

ANKARA (AA) - Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, "Eğitim sistemi, bir yandan çoğulcu, demokratik, farklılıklara imkan tanıyan bir çerçeveye oturtulmalı, diğer yandan da ortak bir kültür, millet ve vatan etrafında birleşmeyi sağlayacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır." dedi.

Eğitim-Bir-Sen tarafından hazırlanan "Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi" raporu, Genel Başkan Yalçın'ın bir otelde düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı.

Ali Yalçın, raporu, aylarca süren bir çalışma sonucunda 50 akademisyen ve 400 öğretmenden oluşturdukları 9 komisyonun hazırladığını söyledi.

Raporun akademik bir arka plana, yetkinliğe ve tutarlılığa sahip olmakla birlikte, pratik alana yönelerek mevcut programlardaki ve bunların uygulamalarındaki sorunların teşhis ve tespitine odaklandığını belirten Yalçın, Türkiye'de hiç kimsenin "öteki" olmadığı kardeşlik ikliminin tesisi için eğitimde köklü bir müfredat değişikliğinin gerektiğine inandıklarını ve "müfredat değiştirilmelidir" söyleminin ötesine geçerek, "nasıl bir müfredat" sorusuna cevap aradıklarını, buna bağlı olarak da çok detaylı bir rapor hazırladıklarını dile getirdi.

Ali Yalçın, "Mevcut öğretim programlarının kapsamlı bir inceleme ve değerlendirmesini yaptığımız rapor, genel ve özel amaçlar, içerik, kazanımlar, öğrenme ve öğretme süreci, ölçme ve değerlendirme boyutlarını içermektedir. Bunların yanı sıra uluslararası karşılaştırmalar ışığında Türkiye'de dersleri ve söz konusu derslere ayrılan süreleri inceleyerek öneriler geliştirdik." değerlendirmesinde bulundu.

Yıllar içerisinde görev ve sorumluluklarında bazı değişiklikler, azalmalar olsa da Talim ve Terbiye Kurulunun çok büyük oranda eğitim programlarının oluşturulması, ders kitaplarının hazırlanması, onaylanması konularında temel aktör olduğunu dile getiren Yalçın, kurulun uzun yıllar boyunca, özellikle belli bir ideoloji vurgusunun eğitim programları ve kitaplarda yer almasının sağlanması yönünde özel bir misyon üstlendiğinin söylenebileceğini ifade ederek, Talim ve Terbiye Kurulunun görev ve sorumluluklarının yeniden tanımlanması, daha nitelikli, demokratik, çoğulcu, farklılıklara imkan veren bir hüviyete kavuşturulması gerektiğini kaydetti.

"Raporumuzda, 2016 yılı Haziran ayı itibarıyla Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı sitesinde güncel halde bulunan öğretim programları, genel ve özel amaçlar, içerik, kazanımlar, öğretme ve öğrenme süreci ve ölçme ve değerlendirme başlıkları altında incelenmiştir." diyen Ali Yalçın, şöyle konuştu:

"Programların temel insan hak ve özgürlükleri yeterince gözetmediği, ayrımcılık içeren hususlar olduğu, amaçlarında öğrenci düzeyine uygunluğu bulunmayan örneklere rastlandığı, belirtilen bazı kazanımların tam olarak anlaşılmadığı, dolayısıyla öğretmen ve öğrenciler tarafından bilimsel olarak yanlış anlamalara sebep olabileceği, muhtelif yerlerinde içeriğin kazanımları yeterince desteklemediği, öğrenci düzeyine uygun olmayan örneklerinin bulunduğu, bazı noktalarda öğrencinin ileri düzey düşünme becerilerinin yeteri kadar dikkate alınmadığı, içeriğinin yaşama yakın ve öğrenmeyi destekleyici niteliğinde eksiklikler olduğu, amaçlarla ilişkili olmayan kazanımlara yer verildiği, kazanımların öğrenci seviyesine uygunluğu açısından sorunlar olduğu, kazanımların güncel gelişmeler ve gündelik hayatla ilişkilerinin yeterince güçlü olmadığı tespit edilmiştir. Öğrenme ve öğretme süreçlerinin amaca uygunluğu ve kalitesi ile öğrenci başarılarının ölçümünde asıl rol, yetki ve sorumluluk sahibi olması gereken öğretmenler, bu konumlarını, büyük ölçüde Milli Eğitim Bakanlığı veya ÖSYM tarafından yapılan merkezi sınavlara devretmek zorunda bırakılmıştır. Benimsenen öğretme-öğrenme yaklaşımları ile yürürlükteki öğretim programları, hem sonuç hem de süreç odaklı bir ölçme ve değerlendirme öngörürken, adı geçen merkezi sınavlar yalnızca sonuca odaklanmaktadır."

- "Eğitim sistemi yeniden kurgulanmalıdır"

Türkiye'de eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleşmesi, toplumun farklı taleplerine cevap üretebilmesi için çağdaş gelişmeleri dikkate alan yeni bir yapıya ihtiyacı olduğunu aktaran Yalçın, "Eğitim sistemi, bir yandan çoğulcu, demokratik, farklılıklara imkan tanıyan bir çerçeveye, diğer yandan da ortak bir kültür, millet ve vatan etrafında birleşmeyi sağlayacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır. Bu çerçevede, eğitim sistemini düzenleyen en üst temel belge olan Anayasa'dan başlanarak ilgili tüm mevzuat değiştirilmelidir." diye konuştu.

Yasal düzenlemelere ek olarak, müfredatın öğrencilerin bireysel özelliklerini dikkate alan, "tektipçiliği" dayatmayan bir şekilde tasarlanması gerektiğine dikkati çeken Ali Yalçın, müfredatın "ayrımcı, dışlayıcı, sabit fikirli" yaklaşımı reddeden bir felsefede yeniden yapılanmasına ihtiyacı olduğunu, bir müfredat reformunun başarıya ulaşması için de gerek program geliştirmede, gerekse uygulamada ideolojik kaygılardan ziyade pedagojik ilkelere odaklanması gerektiğini, öğretmene anlamlı ve merkezi bir rol verilmesi gerektiğini kaydetti.

Yeni Türkiye ve demokratikleşme vizyonunun, öğretim programlarıyla bütünleştirilmesi gerektiğini söyleyen Yalçın, şu ifadeleri kullandı:

"Öğretim programlarımızda, Türkiye'nin özellikle son yıllarda atmış olduğu demokratikleşme adımları yeterince yer almamaktadır. Öte yandan, askeri darbe dönemlerinden sonra kurgulanmış olan temel ilkeler ve bürokratik vesayetçi anlayışlar, öğretim programları ve ders kitaplarında maalesef yerini hala korumaktadır. Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı demokratik gelişme öğretim programlarıyla bütünleştirilmelidir. 1960, 1971, 1980 ve 1997'de yaşanan askeri darbelerin demokrasinin gelişimine ve hayatın olağan akışına yaptıkları olumsuz etkilere öğretim programlarında geniş yer verilmelidir. Aynı şekilde, 15 Temmuz 2016'da yaşanan melun darbe girişimi ve bu girişimin milletin doğrudan müdahalesiyle püskürtülmesi de öğretim programlarında yer almalıdır. Talim ve Terbiye Kurulu yeniden yapılandırılmalıdır. Eğitim sisteminde çoğu zaman bir vesayet kurumu olarak çalışan, statükonun yanında, değişimin karşısında olan tutumuyla öne çıkan ve en önemlisi de eğitimi bir endoktrinasyon aracı olarak kullanan Talim ve Terbiye Kurulunun yapısında sivilleşme, normalleşme ve demokratikleşme ihtiyacı vardır. Kurulun 'katı bir ideolojinin bekçiliğini yapmak' şeklindeki rolünü terk edip, gerçek anlamda çağdaş ve toplumun beklentilerini karşılayan öğretim programları hazırlama misyonunu üstlenmesi gereklidir."

Ayrıntılı öğretim programları yerine standartların benimsenmesi gerektiğini aktaran Ali Yalçın, "Öğretim programları her bir düzey için bir ana yeterlilik çerçevesini ve asgari standardı oluşturacak kazanım hedeflerini belirlemeli, bununla yetinmelidir. Empatik ve eleştirel bir milli tarih, kültür anlayışı benimsenmelidir. Başta tarih dersleri olmak üzere, eğitim sistemi, kişiselleştirilmiş müfredattan ve ders kitaplarından arındırılmalıdır. Öğrencilere tarihsel konuların farklı kesimlerce farklı algılandığını gösteren çoğulcu ve eleştirel bir yaklaşım benimsenmelidir. Din eğitimi, toplumsal talepler temelinde yeniden yapılandırılmalıdır." şeklinde konuştu.

Türkiye'de zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin, İslam dini ağırlıklı olmak üzere diğer dinleri, inançları ve ahlaki öğretileri olabildiğince nesnel bir şekilde, tanıtıcı bir üslupla sunulması gerektiğini belirten Yalçın, şunları kaydetti:

"Bununla birlikte, seçmeli din ve değerler eğitimi dersleri ise velilerin ve öğrencilerin talepleri göz önüne alınarak, İslam dinini sevdirmeyi ve benimsetmeyi esas alan, gerektiğinde uygulamaya da yer verecek şekilde yapılandırılmalıdır. OECD ülkeleri ile Türkiye arasında görülen en önemli farklardan biri de Türkiye'de din ve ahlak eğitimi daha geç başlamakta ve ilkokulda çok sınırlı oranda verilmektedir. Türkiye'de din ve ahlak eğitimi, OECD ülkelerinde olduğu gibi 1'inci sınıftan itibaren verilmelidir. Öğretim programları geliştirme süreci sürekli izlenmeli ve katılımcı bir şekilde geliştirilmelidir. Öğretim programlarının genelinin amaç ve temel yaklaşımı bütünleşik olmalı, programlar bütünden kopuk bir şekilde geliştirilmemelidir. Başka bir deyişle, programlar bir manzumenin parçaları olmalı, gereksiz ve bütünden kopuk unsurlara yer verilmemelidir. Program tasarımlarında sürek, devam derslerinin programları, zorunlu veya seçmeli bir başka derste olan içeriklerden, sarmallığın ve konular arası dikey hiyerarşinin sonucu olmayan gereksiz tekrarlardan arındırılmalıdır.

Öğretim programının ana/üst çerçevesini oluşturacak hayat becerileri, değerler eğitimi ve duyuşsal eğitim girdileri katılımcı bir şekilde belirlenmelidir. Öğretim programlarında yer verilecek konular hayatla ve ihtiyaçlarla ilişkili, öğrenmeyi özendirici ve ilgi uyandırıcı olmalıdır. Öğretim programları ve merkezi sınavlar arasında ahenk sağlanmalıdır. Merkezi sınavlar, öğretim programlarındaki amaçlar ile ölçme ve değerlendirme tavsiyeleriyle uyumlu hale getirilmelidir. Bu çerçevede, çoktan seçmeli sınavlara ek olarak gerek geleneksel, gerekse tamamlayıcı ölçme ve değerlendirme yaklaşımları kullanılmalıdır. Haftalık ders saatleri ve özellikle temel derslere ayrılan süreler azaltılmamalıdır."

Sıradaki Haber