17 °c

Üçüncü göz

18 Mayıs 2017 Perşembe

Seviyorum gazetecilik mesleğini hala… Ama benim başladığım yıllardaki gibi olanından… Benim gibi “Kalemini kır ama satma” sözünü düstur edinenlerle birlikte mesleği yaptığım yıllardaki gibi ve o dürüst ve içten bir şekilde mesleğini sevgiyle yapanlarla birlikte olmayı özlüyorum.

 

Fakat özlediğim bu ortamı, gazeteciliğimin son yılları dâhil bir türlü hiçbir medya kuruluşunda görmüyorum. Şahit olduğum olaylar ve duyduklarım, gerçekten içimdeki ateşi soğutuyor günden güne…

 

Bir önceki yazımda olduğu gibi zaman zaman umutlandığım zamanlar oluyor. Bunlardan biri de Bab-ı Âli’nin amiral gemisinde yaşanıyor şu günlerde. Eski Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, Hürriyet’in başına geçtiğinde umutlanmıştım biraz ama görevinden ayrıldığı güne kadar pek bir değişiklik olmadı. Her ne kadar “düzelteceğim” dediyse de, medya mahallesinde konuşulan pek çok konuda hiçbir şey yapamadan görevini Fikret Bila’ya çevirdi.

 

Birlikte çalıştığım için mutlu olduğum Sevgili Ertuğrul Özkök ve Enis Berberoğlu ile hemen hemen ağabey-kardeş ilişkisi içindeydim. Her karşılaştığımızda vaktimiz olduğu kadar sohbet eder, zaman zaman da dertleşirdik.

 

Yeni Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila’yı, her gazete okuru ya da TV izleyicisi kadar tanırım. Ancak mesleğin içinden gelen biri olarak da yaptıklarını biraz daha farklı bir gözle yakından takip ederim.

 

Bugüne kadar bende, dürüst ve kendi doğrularıyla hayata bakan biri olduğu şeklinde bir izlenim bıraktı. Hürriyet’e geldiğinde Sedat Ergin’in yapamadığını yapacağını düşünüyordum. Hatta içimden, “Keşke yapabilse” diye de geçirdim. Hiç değilse amiral gemisinin kaptanı olarak örnek olur ve diğer medya kuruluşları da bundan etkilenerek Bab-ı Âli, benim özlediğim yıllara döner.

 

Birkaç aydır bu beklentiyle takip ediyordum Bila’yı. Ama nedense bir hareket göremedim bir türlü. Hürriyet’ten ayrılan İzzet Çapa bir yandan Sabah’ın sivri dilli yazarı Hıncal Abi bir yandan sürekli eleştirse de, Hürriyet’in ombudsman’ı Faruk Bildirici’nin medya dünyasındaki uygunsuz söylentileri köşesine taşısa da, beklediğim adım bir türlü atılmıyordu.

 

Ancak aldığım son istihbaratlar ve duyumlar, dışarıdan bir göz olarak Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila’nın, sessiz ve derinden bir şekilde “temiz eller” operasyonunu başlattığı şeklinde. Göreve geldiği günden beri beklediğim hiçbir adımı atmamış gibi görünse de meğer gizli gizli bir operasyonun peşindeymiş deneyimli gazeteci Fikret Bila. Kendisi gibi düşünüp sistemin içinde gayretli çabaları olmasına rağmen bir türlü fırsat bulamayan gazetecileri ön plana çıkarmaya, diğerlerini es geçip onlarla daha çok dirsek temasına geçmeye, onları yazıişlerinde daha etkin görev almaya teşvik ediyor ve önayak oluyormuş. Bila’nın bu çabalarıyla yazıişlerinde kıyada köşede kalmış ama gazetenin hazırlanmasında büyük emeği olan kişiler, artık toplantı masasısın etrafında daha etkin rollerde yer almaya başlamış.

 

Tıpkı kendisine biçtiğim roldeki gibi medya dünyasındaki ve internet ortamındaki söylentilerden rahatsız olduğunu dile getirmekten çekinmeyen Bila, “temiz eller” operasyonunun ikinci aşamasına geçmiş bile. Amiral gemisinin etik kanunlarına aykırı hareket edenlere savaş baltasını çeken Bila, gazetenin sahibi Aydın Doğan’a “Müfettiş istiyorum!” demiş bile.

 

Bunu söylemesinin nedeni de, yaptığı yazıişleri operasyonunun ardından rahatsız olanların kendisine karşı bir cephe oluşturmasıymış. “Geldiği gibi gitmeyeceği”ni gören bu cephe, uygunsuz işlerini ya iyice artırmış ya da iyice gizlemeye başlamış. Bila, bakmış ki baş edemiyor, patrondan yardım istemiş. Doğan’ın görevlendireceği bu müfettişin, kendisi de dâhil herkesi araştırmasını ve çıkacak rapor doğrultusunda büyük bir değişim yapmak istediğini özellikle belirtmiş. “Doğruysa eğer benim olduğum yerde böyle şeyler olmaz, olmamalı” diyormuş.

 

Müfettişe gerek yok, ben size söyleyeyim Fikret Bey!

 

Doğru… Doğru…