17 °c

"Cahit Zarifoğlu Sempozyumu"

KAHMAMANMARAŞ (AA) - Avrasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nden Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Orhanoğlu, "Bizim 150 yıldır Türk düşüncesi, sanatı, siyaseti, felsefesi olarak kendimize ait bir düşünce kamusumuz, kendimize ait bir sözlüğümüz yoktur. Bir makale yazacağımız zaman, ne yazık ki bütün kavramları yabancı kaynaklardan okuyoruz." dedi. Kahramanmaraş Büyükşehir...

Kültür-Sanat Haberi
Cahit Zarifoğlu Sempozyumu
"Cahit Zarifoğlu Sempozyumu"

KAHMAMANMARAŞ (AA) - Avrasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nden Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Orhanoğlu, "Bizim 150 yıldır Türk düşüncesi, sanatı, siyaseti, felsefesi olarak kendimize ait bir düşünce kamusumuz, kendimize ait bir sözlüğümüz yoktur. Bir makale yazacağımız zaman, ne yazık ki bütün kavramları yabancı kaynaklardan okuyoruz." dedi.

Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesince düzenlenen "Cahit Zarifoğlu Sempozyumu" devam ediyor.

Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Daşcıoğlu'nun moderatörlüğünde gerçekleşen oturumda, Zarifoğlu'nun şiiri, hikayesi, inancı ve çocuk hikayeleri konuşuldu.

Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazım Elmas, edebiyat fakültesinde öğrenciyken Zarifoğlu'nun Mavera dergisiyle tanıştığını belirterek, "Üniversitede okurken bir yandan da Mavera dergisinin öğrencisiydim. Mavera dergisi sayesinde dönemin birçok edebiyatçısını tanıma fırsatı buldum. Yüksek lisansımı da Zarifoğlu üzerine yapmaya karar verdim." diye konuştu.

Elmas, üniversiteden hocası Prof. Dr. Celal Tarakçı'nın da kendisini desteklediğini anlatarak, "Yazdığım tez daha sonra kitap oldu. Yıllar sonra, tezimin eksikleriyle beraber yerinde bir çalışma olduğunu ve edebiyat tarihinde yerini aldığını gördüm." ifadelerini kullandı.

- "Batılı metinlerde Doğu tanımı yoktur"

Avrasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nden Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Orhanoğlu, Harold Bloom'un "Batı Kanonu" kitabından söz ederek, şunları aktardı:

"Hiçbir Batılı metinde Doğu tanımı diye bir şey yoktur ve Doğu'nun literatürüne dair bir dip not verilmez. Oysa Doğu ve Batı kanonu vardır. Doğu'nun sanat algısı ile Batı'nın sanat algısı bütünüyle farklıdır ve bunların başında gerçeklik algıları gelir.

Zarifoğlu Alman edebiyatı mezunudur. Ama Doğu edebiyatını çok iyi bilen birisidir ve arafta bir şair değildir. Kendi metnini kurgularken Batı metninden yararlanmış ama nihayetinde döndüğü yerde Doğu gerçeklik kurgularını ortaya koymuş bir yazardır. Zarifoğlu'nu konuşurken geniş bir şekilde ele alınmasını istediğim bir konu var. Bizim 150 yıldır Türk düşüncesi, sanatı, siyaseti, felsefesi olarak kendimize ait bir düşünce kamusumuz, kendimize ait bir sözlüğümüz yoktur. Bir makale yazacağımız zaman, ne yazık ki bütün kavramları yabancı kaynaklardan okuyoruz."

Yazar Tahir Fatih Andı da Zarifoğlu'nun filozofça bir üslubu olduğuna değinerek, "Yaşamak" kitabındaki metinlerde İslam'la hemhal olmuş bir yazar olarak okuyucuyla buluştuğunu söyledi.

Kitapta Zarifoğlu'nun "mümince bakış açısıyla" günlüklerinin yer aldığına dikkati çeken Andı, şunları vurguladı:

"Metinlerde bireysellikten uzak, toplumcu düşünceler de ifade edilmiştir. Fransa'dan Amerika'ya başat konuları da vurgulanmıştır. Zarifoğlu'nun yaşamak türünde yaptığı şey, okuyucuya bir şeyleri hatırlatmaktır. 'Yaşamak' kitabında bizi inşa etmeye devam eder. Asım'ın neslini idrak etmiş ve idrak etmeye çalışan bir ustanın resmini görüyoruz kitapta."

- "Zarifoğlu, sözünü bangır bangır söylemez"

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi Hüseyin Nebi Sağman, Zarifoğlu'nun çocuk hikayelerindeki İslami duyarlılığa değinerek, "Zarifoğlu'nun 7 çocuk hikayesi üzerinde iki yıldır kafa yoruyorum, tezimin yakında kitap olmasını da umuyorum." ifadelerini kullandı.

Zarifoğlu'nun "İslami duyarlılıkları sahip bir şairim" sözünü hatırlatan Sağman, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Şair, şiirlerinde, hadis-i şerifler, menkıbeler, İslami davranış biçimleri ve tepkilerinin 'suda erimiş madenler' gibi yer aldığını söyler. Zarifoğlu, sözü bangır bangır söylemez, okuyucuya bırakır. Çocuk hikayelerine başlaması da planlı bir şey değil. Serçe Kuş'u bir arkadaşının ricasıyla yazıyor ve yayımlandıktan sonra bu alanda gecikildiğini fark ediyor. Çocukları meleklere benzetiyor ve onlar için yazmanın harikulade olduğunu düşünüyor. Cumhuriyetten bu yana değerlerinden uzaklaştırılan bir nesil olduğunu görüyor ve heba olduklarını düşünüyor."

Sıradaki Haber